Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası

Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası

Dennis Lehane’nin romanından uyarlanan Zindan adası filmi, 2009 yılında Martin Scorse yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılan bir baş yapıt niteliğinde. Başrollerinde Leonardo Dicaprio ve Martin Ruffolo’nun bulunduğu bu baş yapıt, psikoljik gerilim filmi denildiğinde akla ilk gelen filmlerden birisi olmaktadır. Lehane, Zindan Adası’nda bir kişinin zihinsel durumunun gerçeklik perspektifini nasıl şekillendirebileceğini sunuyor izleyicilere.

1954’te Teddy Daniels adında bir madalyalı bir asker ve yeni atanan ortağı Chuck Aule, birlikte Boston Harbor Adaları’ndaki bir akıl hastanesine gelir. Ashecliffe adındaki bu hastane, akıl sağlığı sorunları yaşayan tehlikeli suçluları barındırmaktadır.Ashecliffe Hastanesine gelen Teddy ve Chuck araştırmalarına başlarlar. Durumu açıklayan baş Psikiyatrist Dr. John Cawley ile görüşürler. Dr. Cawley, bir gece önce Rachel Solando isminde tehlikeli bir kadının odasından kaçtığını ve hala kayıp olduğunu dedektiflere anlatır. Teddy ve Chuck personelle görüşür, ancak Rachel’ın nerede olduğuna dair ortaya çıkardıkları tek ipucu arkasında bıraktığı yazılı bir koddur; Teddy ve Chuck buna “Dörtün Yasası” adını verir.

O gece Teddy, iki yıl önce bir apartman yangınında ölen karısı Dolores hakkında korkunç kabuslar görür. Dolores’in ölümü, Teddy’nin ele almayı reddettiği derin bir travma olmaya devam etmektedir. Başlangıçta Dolores ile büyük bir aşk hikayesi varmış gibi görünse de, Teddy’nin rüyaları, Teddy’nin alkolizmi ve Dolores’in akıl hastalığı nedeniyle ölümünden önce evliliklerinin sarsıldığını ortaya koyuyor. Teddy’nin rüyaları, zihnin kabul etmeyi reddettiği gerçekleri ortaya çıkaran kritik bir motif görevi görür. Şans eseri, Teddy’nin rüyası, Rachel’ın adada bir başka kayıp hastanın daha olduğunu ortaya çıkaran ilk şifresini çözmesine yardımcı olur: Gizemli Hasta Altmış Yedi.

Ertesi gün, dedektifler Rachel’ın grup terapisi seansında olan diğer hastalarla görüşür. Teddy ona kaçmasını söyleyen bir hasta dışında diğer hastaların ona yardım etmediğini düşünmektedir. Teddy her hastaya Andrew Laeddis adında bir adam hakkında soru sormaya başlar. Ortağı Chuck, Teddy’nin neden adı dosyada geçmeyen bu adamı hastalara sorduğunu merak eder. Teddy, eşi Dolores’i öldüren yangını çıkaran akıl hastası kundakçının Laeddis olduğunu ortağına itiraf eder. Teddy, hakkında hiçbir kayıt olmamasına rağmen Andrew’in Ashecliffe’de olduğundan, hatta bu dosya ile ilişkisi olan gizemli hasta altmış yedinin de bu adam olduğundan emindir.

İlişkilerinin sağlamlaştığını ve aralarında güven ilişkisi kurulduğunu düşünen Teddy, Chuck’a görevinin tüm gerçeğini söyler. George Noyce adında bir mahkûm, Teddy’ye Ashecliffe’de gerçekleşen insanlık dışı ve yasa dışı deneyleri anlattı. Teddy, Noyce’un iddialarını araştırmak ve herhangi bir yanlışı ortaya çıkarmak için bir ABD tarafından gönderilmiş bir dedektiftir. Chuck, Teddy’ye bir tuzak kurulmuş olabileceğine inandığını ve bir an önce adadan ayrılmaları gerektiğini söyler.

Ancak çıkan kasırga, dedektifleri adada mahsur bırakmıştır. Onlar da başka bir savaşta yakalandıklarını öğrenirler.  Teddy ve Chuck, bu belirsizlikle boğuşurken Rachel Solando’nun gizemli bir şekilde yeniden ortaya çıktığını öğrenirler. Onunla görüşmeye gittiklerinde, Rachel Teddy’yi kocası ile karıştırır. Ancak Rachel aniden Teddy’nin bir yabancı olduğunu anladığında yarattığı illüzyon paramparça olmuştur. Rachel bu durumun sonucunda Teddy’e saldırır. Bu beklenmedik saldırı sonrasında migren atağına yakalanan Teddy, Cawley’in acısını hafifletmesi için verdiği haplardan sonra eşi Dolores hakkında korkunç kabuslar görmeye, uykusuzlukla ve stresin getirisi olan gerginliğiyle yaşamaya başlar.

Kasırga geçmiştir, ancak büyük hasara da neden olmuştur. Teddy ve Chuck, adada kaldıkları bu süreçte en tehlikeli hastaların tutulduğu C koğuşunu keşfetme fırsatını yakalar. Teddy ve Chuck C koğuşunu daha hızlı aramak için ayrılırlar. Chuck hasta dosyalarını bulmaya çalışırken Teddy Andrew’i aramaya başlar. Ancak Andrew yerine Noyce’u bulur. Bu adam, Teddy’yi etrafındaki her şeyin Cawley tarafından ortaya konan ayrıntılı bir tuzak olduğu ve Chuck’ın da hastane için çalıştığı konusunda uyarır.

Teddy ve Chuck, Noyce’un cerrahi koğuş olduğunu söylediği deniz fenerini araştırmaya karar verirler. Yolda Teddy ve Chuck birbirini kaybeder.  Teddy ortağını ararken bir kadınla karşılaşır. Mağarada saklanan bu kadın, Ashecliffe’de hastanenin yasa dışı deneylerini ortaya çıkardığında kaçmak zorunda kalan eski bir doktor olan gerçek Rachel Solando’dur. Rachel ile konuştuktan sonra Teddy, Chuck’ı aramak için hastaneye döner ancak bulduğu tek şey adaya yalnız geldiğini söyleyen Cawley’dir.

Ortağının deniz fenerinde zorla alıkonduğuna ve üzerinde yasa dışı deneyler yapılacağına inanan Teddy, Chuck’ı bulmak için cerrahi koğuş olduğu iddia edilen deniz fenerine gitmeye karar verir. Fakat deniz fenerinin içine girdiğinde orada herhangi bir akıl hastasının bulunmadığını, fenerin içerisinde yalnızca Dr. Cawley ve ortağı sandığı Chuck’ın bulunduğunu anlar. Deniz fenerinde bulduğu tek şey, Teddy’ye aslında Andrew Laeddis olduğunu söyleyen Cawley’dir. Dr. Cawley, tüm bu zaman boyunca Chuck gibi davranan Dr. Lester Sheehan’ı tanıştırır.

Aslında kendini dedektif Teddy Daniel sanan kişi, yıllardır o hastanede kalmakta olan aradığı suçlu Andrew’in tam da kendisidir. Andrew, korkunç anılarından dolayı, gerçeği kabul etmeyi reddettiği için her defasında kendisine, doktorlara ve çalışanlara farklı roller verdiği kendine ait kurgusal gerçekliğini yaratmıştır.

Anlatılanlar karşısında kendine gelen Andrew, akıl hastası olan eşi Dolores’in üç çocuğunu gölde boğduğunu ve bunun sonucunda kendisinin de eşini öldürdüğünü artık hatırlamaktadır. Eşinin akıl sağlığıyla ilgili problemlerini görmezden geldiği için olanların tüm sorumluluğunu almış ve suçluluk duygusu içinde sıkışıp kendini kaybetmiştir. Andrew bu gerçekliği kabul ederse, gerçekten bir canavara dönüşeceğine inandığı için gerçekleri reddederek kendi dünyasını oluşturmaya başlamıştır artık.

Hastanenin baş psikiyatristi Dr. Cawley gelenekçi bir tedavi yöntemini savunduğu için Andrew’in tedavisi için lobotomi yapılması gerektiğini önerirken Andrew’in ortağı sandığı ancak psikiyatristlerden birisi olan Dr. Lester Sheehan daha modernist tedavi yaklaşımlarını benimsediği için psikoterapiden yana duruyor. Bu çatışmanın sonucunda, Dr. Lester Sheehan eğer Andrew’e 2 gün boyunca kendi kurgusunu oluşturmasına tam anlamıyla izin verilirse, travmasına tekrar tekrar maruz kalmanın sonucunda Andrew’in lobotomiye gerek kalmaksızın iyileşeceğini savunur. Son sahnelerde aslında tüm filmin hastanede yapılan bir role-play çalışması olduğu sunuluyor izleyicilere.

Filmin sonunda Andrew’in aklının başına geldiğini gördüğümüzde, bir katil olarak yaşamaktansa kendi gerçekliğinde kalmaya devam ediyor. Bu durum süperegonun hala güçlü olduğunun açıkça bir kanıtı olarak karşımızda duruyor.

Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası

Disosiyatif Bozukluklar

Dissosiyatif kimlik bozukluğu, Andrew’in muzdarip olduğu rahatsızlıklardan biridir. Bu durum, farklı kimliklere sahip olmakla karakterize edilebileceği gibi, en yaygın semptomları arasında bireyin hayatının önemli bölümlerini hatırlamaması da yer alır. Filmde Andrew, ortağı Chuck’ı nerede bıraktığını hatırlamakta zorlanıyor ve onu kaybediyor.

Araştırmaları sırasında Andrew, ortağı Chuck’ı kayanın üzerinde görür. Ancak aşağı indiğinde ortadan kaybolmuştur ve nerede olduğunu bir türlü hatırlayamaz. Bu, Disosiyatif Kimlik Bozukluğunu karakterize eden bir durum olan halüsinasyon belirtisidir.

Disosiyatif kimlik bozukluğu, bir kişiyi çocukluk çağı travması veya ihmalinin şiddetli ve kalıcı bir döneminin bir sonucu olarak ortaya çıkan çoklu kimlikler oluşturmaya iten ya da bireyin hayatına ait bazı parçalardan kopmasına, hatırlayamamasına neden olan bir durumdur. Durumun birçok belirti ve semptomu vardır.

Bu durumdan muzdarip bir bireyden kolayca gözlemlenebilecek işaretler vardır, işaretler arasında bireyin farklı kişilikleri, her kişinin hafızası, sosyal ilişkileri ve davranışsal karakteri yer alır. Bu tür bireylerde yaşanan stres, bireyin kişiliğinde ani bir dönüşüme neden olur. Bunlar, Andrew’in stres altındayken sürekli kendisine yarattığı karakterler ve bu karakterlerin hafızalarında yaşanan boşluklarla da ilişkilendirilebilir.

Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travma sonrası stres bozukluğu, travmatik bir deneyimden sonra dört hafta veya daha fazla süren, unutulmaz anılar, kabuslar, sosyal çekingenlik, kaygı ve uykusuzluk ile karakterize edilen bir bozukluk olarak tanımlanabilmektedir. Andrew’de de bazı travma sonrası stres bozukluğu semptomları bulunmaktadır. Film boyunca, Andrew’in ikinci dünya savaşında yaşadığı zorluklara, hayatını kaybeden askerlere dair bazı geri dönüşler yapıldığını gözlemliyoruz. Yaşanılan travmaların neticesinde, bireylerde en belirgin tepkilerden birisi de travmatik anıların istemsizce kendini tekrarlamasıdır. Andrew’in soruşturma sırasında sürekli eşini görmesi ve konuşması da travmatik anının kendini yinelemesine en net örneklerden birisidir.

Yapılan çalışmalar travmayı tetikleyen uyarıcılarla karşılaşılması durumunda travma anının da tetiklenmekte olduğunu göstermektedir. Andrew’in göl ve su birikintileri karşısında gördüğü halüsinasyonların ve geri dönüşlerin olması, halüsinasyonlarında eşini gördüğü zamanlarda eşinin üzerindeki kıyafetlerin ıslak olması bu duruma örnektir.

Tekrar tekrar korku duyulan bir anıyı canlandırmanın amigdalada uzun vadeli güçlendirme sağlandığı bulunmuştur. Bu nedenle doktorlar Andrew’i role-play çalışması ile tekrar tekrar karısının katilini bulmaya zorlayarak, maruz kalma terapisini uygulamaya çalışıyorlar. Fakat 1950’lerde yaşanan bu olayda Andrew için güvenli alan bırakılmayan bu role-play çalışması başarılı ilerlemiyor. Aynı zamanda ilerleme kaydedilmemesinin bir diğer nedeni de travma sonrası stres bozukluğuna sahip Andrew’in saldırgan, aksi ve inkar edici tutumları olarak açıklanabilir

Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerde aşırı uyarılmışlık görülebilmektedir. Bu bireyler saldırgan tutumlar sergileyebilir, sinirli olabilir, uyku bozukluğu yaşayabilir ve ışık gibi uyaranlara karşı aşırı tepkiler verebilmektedir. Zindan Adasın filmine baktığımızda, Andrew’in migren atakları olarak tanımladığı baş ağrıları aslında uyaranlara karşı verdiği tepkilerden oluşmaktadır.

Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası

Sanrısal Bozukluk

Sanrısal bozukluk, en önemli belirtisi sanrılar olan, kişinin yaşamını olumsuz şekilde etkileyen bir düşünce bozukluğudur. Genellikle, düşünce bozukluğu dışında belirgin bir belirtisi olmadığı için bireylerin mesleki ve sosyal ilişkilerindeki işlevselliği etkilenmeyebilir. Bu nedenle teşhis ve tedavi noktasında zorlanmalar yaşanabilmektedir.

Sanrısal bozukluğun kriteri olarak alınganlık düşünceleri veya referans fikrilerinden söz edilebilir. Bu fikirler, kişinin dış dünyada bağımsız ve sıradan olayları kendisi için bir işaret olarak algılamasına neden olmaktadır. Bu kişiler gerçekliğe dayanmayan sağlam inançlara sahiptir ve genellikle abartılı algıları vardır.

Zindan Adası filminde, Andrew’in sanrısal bozukluk nedeniyle zorlanmalar yaşadığı gözlenmektedir. Andrew perseküsyon ve grandiyosite tipi sanrısal bozuklukluklara sahiptir.

Perseküsyon tipi sanrılarda bireyler genellikle çok önemli bir kişilik olduklarına inanırlar. Andrew de önemli bir soruşturmadan sorumlu, madalyalı bir Amerikan askeri olduğuna inanmaktadır. Grandiyosite tipi sanrılardaysa, bireyler genellikle çevrelerindeki insanların kendilerine veya yakınlarına zarar vermek istediklerine dair bir inanca sahip olabilirler. Zindan adasında soruşturma sürdürdüğüne inanan Andrew, aynı zamanda hastanedeki personelin kendisi ile iş birliği yapmadığını ve hastanede tükettiği gıdaların vücut fonksiyonlarını etkilediğine inanmaktadır.

Sinemanın gözünden psikolojiye bakışını gösteren Zindan Adası filmi beyaz perdeye aktarıldığı günden beri en sevilen filmler arasında yer alıyor. Eğer siz de psikolojik gerilim filmleri izlemekten hoşlanıyorsanız, 2010 yapımı Zindan Adasını izlemek hoş bir aktivite olacaktır. İyi seyirler dilerim.

Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası
Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası
Sinemanın Gözünden Psikoloji: Zindan Adası

Yazan : Gizem Bozdağ

 

Psikomental Danışmanlık Merkezimizi daha yakından tanımak için sosyal medya hesaplarımızı  ve danışan yorumlarımızı inceleyebilirsiniz.

Bakırköy Psikolog, Psikomental Psikoloji Randevu oluşturmak ve bilgi almak isterseniz merkezimizle iletişim kurabilirsiniz.

Leave a comment

0.0/5